Lüks mü? Hadi oradan!
Bir arkadaşımdan mesaj geldi. Şöyle diyordu:
“AB bu kadar Hermes’i hayatında görmemiştir. Alem’de Emine Erdoğan’ın 200 Türk kadınla gittiği Brüksel gezisi var. Hermes’i olmayan giremiyordu herhalde.”
Üstüne, bir arkadaşımı hastanede ziyarete gittiğimde bir başka arkadaşımız çıkıştı bana:
“Komünistsin sen! Kürke karşısın, Hermes’e karşısın! Sana Hermes’imi iki gün vereyim, kullan, bak vazgeçebiliyor musun. Bağımlılık yaratıyor. Bir renginden daha alacağım.”
İki gün sonra tekrar hastaneye gittiğimde aynı arkadaşımız fikrinden dönmüştü. şöyle diyordu:
“Üç gün içinde buraya en az 10 tane Hermes çantalı kadın geldi.
Ben de soğudum, artık kullanmamaya karar verdim.”DÖNÜP TARİHE BAKIN
Kıyafetlerin refah göstergesi olması çok eskilere dayanıyor. Bu Dana Thomas’ın “Deluxe” adlı kitabında çok güzel anlatılır.
Tarih öncesi çağlarda, insanlar birbirlerinden
farklılaşmak için vücutlarını örttükleri kürkleri kemikler ve kuş tüyleriyle süslüyorlardı.
Çinliler 12 bin yıl öncesinde bile giysilerini ipek işlemelerle zenginleştiriyorlardı. Persler ve Mısırlılar da... Etrüskler Baltıklardan ithal ettikleri altın ve amberleri takıyor, yeşim taşı ve akikten vazgeçmiyorlardı.Yunanlı aristokratlar ise epey dikkat çekiciydi. Altınlarını takıp gösterişli kıyafetlerini giyiyor ve kitleler tarafından taklit ediliyorlardı.
Bu aristokratların amacı giysileriyle sıradan halktan ayrışmaktı. Yöneticiler halkın asilleri taklit etmesini engelleyen kısıtlayıcı yasalar çıkarmışlardı;
bu yasalar çoğunlukla zenginlik göstergesi olan giysi, takı ve diğer lüks ürünleri kimin taşıyıp taşıyamayacağına karar veriyordu. Lüks taklitçiliğine yüz karası gözüyle bakılıyordu.
Sanayi devriminden sonra lüks “eski zengin” diye tabir edilen Avrupalı aristokratların ve elit Amerikan ailelerinin elindeydi: “Lüks sadece bir ürün değildi, geleneğin tarihi, üst düzey kalite ve muazzam bir alışveriş deneyimi demekti.”
PARA LÜKS
Elitizm yapıp bugün bence sözde demokratikleşen lüksün birçoklarına men edilmesini savunacak değilim. Ama para eşittir lüks ya da taklitçilik de bana pek bir şey ifade etmiyor, kimse kusura bakmasın.
Bakın Diana Vreeland ne demişti: “Benim gençliğimde Vogue’un sayfalarında yer alan bir elbiseyi giyen kadının evinin havasını çok az kişi soluyabiliyordu.”
Şunu da diyordu: O elbiseyi çok az kadın giyebiliyordu.
O zaman lüksün bir anlamı vardı.
Ama günümüzde lüks çantayla “halktan” ayrıştığını sanan “üst sınıflar” fena halde yanılıyor ve birbirinin kopyası ürünlerle komik duruma düşüyorlar. Çünkü...
Onların binlerce euro sayıp aldıkları çantaların aynıları, taklitleri herkesin kolunda. Ve kaliteyi seçen gözler bile aradaki farkı anlayamıyor.
Japonya’da hayat kadınları da lüks çanta kullanıyor. Lüks çanta alabilmek için fahişelik yapıyorlar.
Çin’de “eskort” kızlar verdikleri servisin karşılığında para almak yerine, müşterileriyle lüks markaların butiklerine alışveriş turlarına çıkıyorlar.
Bizde kızlar iki-üç ay evden çıkmayıp ya da kredi kartını kanırtıp birkaç maaşını lüks çantaya yatırıyor.
Sonuçta önüm arkam, sağım solum lüks çanta oluyor. Ve dönemsel olarak hep bir marka. Dün Chanel’di, bugün Hermes, yarın bilmem ne...
İşte bütün mesele bu. Lüks sürüm halini alınca lüks algısı yaratmıyor, cazibesini ve ruhunu kaybediyor.
Ben ne anladım bu lüksten?
melis alphan dan alinti yapilmistir.