22 Mayıs 2010 Cumartesi

Donna Karan


Miu Miu Bag

Modacılar İnternete Demir Attı

Moda ciddi bir değişimin eşiğinde. Müşteriler artık dinlenmek, önemsenmek, ciddiye alınmak istiyor. Bunun farkına varan markalar da takipçilerine Facebook, Twitter gibi sosyal ağlardan ulaşıyor. Moda, hayatını sosyal ağlarda sürdürüyor

Geçen haftanın en ilginç moda haberlerinden biri, 'Jimmy Choo avı'ydı. Ünlü ayakkabı markası Londra sokaklarında bir yarışma başlatmıştı. Twitter, Facebook ve FourSquare üzerinden takipçilere ipuçları verilecek, modaseverler de dakikalar içinde belirtilen yerlere gidip bir çift Jimmy Choo sahibi olacaktı. Jimmy Choo yarışma veya kampanya için sosyal medya sitelerini kullanan ilk marka değil. Facebook kullanıcılarının sayısı 100 milyonları geçtikçe, devlet başkanları bile Twitter'a kayıtsız kalamadıkça modanın ibresi de bu yöne doğru kaymaya başladı. Amaç sadece internet başında saatler geçiren yeni nesle ulaşmak değil. Facebook ve Twitter'daki marka patlamasını ekonomik durgunlukla kesilen reklam bütçelerinden bilmek de doğru olmaz. Geçen hafta ünlü trend analiz servisi WGSN'in Avrupa direktörü Sally O'Rourke, Türkiye'deydi. O'Rourke marka temsilcilerine önümüzdeki iki yılın öngörülerini özetlerken, en çok önemsedikleri şeyin altını çizdi: "Moda çift yönlü bir diyalog haline geliyor. Müşteriler markaların onlara bir şeyleri dikte etmesini istemiyor. Onların da söyleyecekleri var. O yüzden de dinleyen ve bunun en önemli aracı olan sosyal medyayı kullanan markalar uzun vadede en çok kazananlar olacak." Önümüzdeki sezon kampanyasının yüzlerini internetten global bir oylamayla seçen Benetton da aynı fikirdeydi. Markanın yöneticisi Alessandro Benetton, "Yeni nesil artık kendilerine söylenen markayı almak istemiyor. Daha çok araştırıyor ve bambaşka iletişim araçları kullanıyorlar," derken, geleneksel medyadan internete doğru kaymakta olduklarının sinyallerini veriyordu.

DVF: İNTERNETİ GÖRMEZDEN GELMEK DELİLİK
Sosyal medyaya alışmaya çalışan markalar önce bir blog fırtınası yaşadı. İki trendy kıyafet giymiş herkesi 'moda bloggerı' diye el üstünde tutmaya çalışanlar konumlama açısından biraz darbe yedi tabii. Fırtınadan yara almadan çıkanlar ise kendi mecralarını oluşturarak modaseverlerin nabzını tutmaya devam ediyor. Marc Jacobs şirketinin başkanı Robert Duffy, New York Moda Haftası boyunca Twitter'dan anı anına bütün hazırlıkları bildirdi. Gün geldi, defilenin yapılacağı mekanı bile takipçilerine sorar oldu. "İnterneti görmezden gelmek delilik," diyen tasarımcı Diane von Furstenberg de Twitter'ın gediklilerinden. 60 bin takipçisi olan Furstenberg gittiği tatillerden yeni koleksiyonunun hazırlıklarına kadar birçok şeyi Twitter'dan paylaşıyor. Bu sayede internet sitesinin takipçi sayısını da yüzde 15 artırmış. Bilgi arsızı yeni kuşak müşteriler, tasarımcının defile sonrası selamıyla yetinmek istemiyor artık. Tasarımcı, olmazsa en azından marka, onları ciddiye almalı, diyalog kurmalı. Bir de iş yapmanın yeni gereği olan transparanlık özelliğine sahip olmalılar. Kim, nerede, ne üretiyor, nasıl yapıyor, nasıl satıyor, bilinmeli. Bir ürünle ilgili şikâyetiniz mi var? Müşteri destek hatlarında sefil olmamalısınız; Twitter veya Facebook'undan 'ilişki içinde' olduğunuz marka size hemen geri dönmeli. Müşterileriyle ilişkilerini değiştirenler yanlızca yabancılar değil. Türk markalar da sosyal medyanın nimetlerini keşfediyor.

YAPRAK ARAS ŞAHİNBAŞ tan alinti yapilmistir.

Fashion Fades But Style Remains

GIZIA Galata Store's Opening...Comin Soon..The Best Turkish Brand Ever

21 Mayıs 2010 Cuma

The Book Of Eli For Fashion @ EYE







aslinda modayla ilgili olmayan filmler hakkinda yazmak istemiyordum.. fakat bu filmde acaip bi ray-ban cilginligi var..tabi ole olunca bize de insanlik ve medeniyet icin bu postu hazirlamak dustu:)

filmin tam anlamiyla hristiyanlik propagandasi oldugunu dusunurken son sahnede incilin, kuran-i kerim'in yanina konulmasi kafami karistirdi.sonuc olarak, akilli uslu bi film.suya sabuna dokunmuyo.oysa film elinin ayagindan vuruldugu yerde sonlandirilsaydi kafalarda soru isareti birakacakti.ama olmadi yine vatikan kazandi:)

film post apokaliptik donemde geciyor.cole donmus bir dunya...felsefe olarak iyi oturtulmus. matrix icin mekani cennet olsun, mad max icin topragi bol olsun, terminator icin taksiratlari affolsun diye dua ederken ikinci yarida film su koyuverdi.

filmin en guzel ani bu nutuktu bence.

eli barda:

"toprak, bizim yuzumuzden lanetlendi. toprak sana diken ve cali verecek. topraktan geldik, topraktan yaratildik ve yine topraga donecegiz."

muhtemelen incilden bir ayet..

bu filmi gozluklerden dolayi fashion@eye a ithaf ediyorum.

hayatimda izledigim en uzun gozluk reklamiydi:))

Bob Marley For Saturday...No Woman No Cry


bob marley - no woman no cry from mike bongdemoll on Vimeo.



"Bitkiler de cennete gidecek mi?" BOB MARLEY

Deluxe

Lüks mü? Hadi oradan!


Bir arkadaşımdan mesaj geldi. Şöyle diyordu:

“AB bu kadar Hermes’i hayatında görmemiştir. Alem’de Emine Erdoğan’ın 200 Türk kadınla gittiği Brüksel gezisi var. Hermes’i olmayan giremiyordu herhalde.”

Üstüne, bir arkadaşımı hastanede ziyarete gittiğimde bir başka arkadaşımız çıkıştı bana:

“Komünistsin sen! Kürke karşısın, Hermes’e karşısın! Sana Hermes’imi iki gün vereyim, kullan, bak vazgeçebiliyor musun. Bağımlılık yaratıyor. Bir renginden daha alacağım.”

İki gün sonra tekrar hastaneye gittiğimde aynı arkadaşımız fikrinden dönmüştü. şöyle diyordu: “Üç gün içinde buraya en az 10 tane Hermes çantalı kadın geldi.
Ben de soğudum, artık kullanmamaya karar verdim.”


DÖNÜP TARİHE BAKIN

Kıyafetlerin refah göstergesi olması çok eskilere dayanıyor. Bu Dana Thomas’ın “Deluxe” adlı kitabında çok güzel anlatılır.

Tarih öncesi çağlarda, insanlar birbirlerinden farklılaşmak için vücutlarını örttükleri kürkleri kemikler ve kuş tüyleriyle süslüyorlardı.

Çinliler 12 bin yıl öncesinde bile giysilerini ipek işlemelerle zenginleştiriyorlardı. Persler ve Mısırlılar da... Etrüskler Baltıklardan ithal ettikleri altın ve amberleri takıyor, yeşim taşı ve akikten vazgeçmiyorlardı.


Yunanlı aristokratlar ise epey dikkat çekiciydi. Altınlarını takıp gösterişli kıyafetlerini giyiyor ve kitleler tarafından taklit ediliyorlardı.

Bu aristokratların amacı giysileriyle sıradan halktan ayrışmaktı. Yöneticiler halkın asilleri taklit etmesini engelleyen kısıtlayıcı yasalar çıkarmışlardı; bu yasalar çoğunlukla zenginlik göstergesi olan giysi, takı ve diğer lüks ürünleri kimin taşıyıp taşıyamayacağına karar veriyordu. Lüks taklitçiliğine yüz karası gözüyle bakılıyordu.

Sanayi devriminden sonra lüks “eski zengin” diye tabir edilen Avrupalı aristokratların ve elit Amerikan ailelerinin elindeydi: “Lüks sadece bir ürün değildi, geleneğin tarihi, üst düzey kalite ve muazzam bir alışveriş deneyimi demekti.”

PARA LÜKS

Elitizm yapıp bugün bence sözde demokratikleşen lüksün birçoklarına men edilmesini savunacak değilim. Ama para eşittir lüks ya da taklitçilik de bana pek bir şey ifade etmiyor, kimse kusura bakmasın.

Bakın Diana Vreeland ne demişti: “Benim gençliğimde Vogue’un sayfalarında yer alan bir elbiseyi giyen kadının evinin havasını çok az kişi soluyabiliyordu.”

Şunu da diyordu: O elbiseyi çok az kadın giyebiliyordu.

O zaman lüksün bir anlamı vardı.

Ama günümüzde lüks çantayla “halktan” ayrıştığını sanan “üst sınıflar” fena halde yanılıyor ve birbirinin kopyası ürünlerle komik duruma düşüyorlar. Çünkü...

Onların binlerce euro sayıp aldıkları çantaların aynıları, taklitleri herkesin kolunda. Ve kaliteyi seçen gözler bile aradaki farkı anlayamıyor.

Japonya’da hayat kadınları da lüks çanta kullanıyor. Lüks çanta alabilmek için fahişelik yapıyorlar.

Çin’de “eskort” kızlar verdikleri servisin karşılığında para almak yerine, müşterileriyle lüks markaların butiklerine alışveriş turlarına çıkıyorlar.

Bizde kızlar iki-üç ay evden çıkmayıp ya da kredi kartını kanırtıp birkaç maaşını lüks çantaya yatırıyor.

Sonuçta önüm arkam, sağım solum lüks çanta oluyor. Ve dönemsel olarak hep bir marka. Dün Chanel’di, bugün Hermes, yarın bilmem ne...

İşte bütün mesele bu. Lüks sürüm halini alınca lüks algısı yaratmıyor, cazibesini ve ruhunu kaybediyor.

Ben ne anladım bu lüksten?

melis alphan dan alinti yapilmistir.

16 Mayıs 2010 Pazar

Skirt

Not Adidas Party This is Real Madness...Chemical Brothers @ Woodstock


Chemical Brothers @ Woodstock from Rizzo on Vimeo.

Adidas Originals Street Party ve Kerhane




anadolunun kayip delikanlısı: la mahsun bak oglum su heykeli goriy misin?
mahsun: he nolmus?
anadolunun kayıp delikanlısı: ataturkun gosterdigi apartman var ya ne biliy misin?
mahsun: yoook
anadolunun kayıp delikanlısı: kerhane olum orasi kerhane...

adidas orginals street party e giderken metrobuste kulak misafiri oldum.15-16 yaslarinda 2 arkadasin yaptigi muhabbet.baktim googledan forumlara, cocuk dogru soyluomus.baya bi muhabbeti donmus mevzunun. bahsi gecen heykel sirinevlerdeki Ataturk heykeli...

partiye gelince, berbat bi organizasyondu. ozensizce hazirlanmis. zaten cok erken saatte acik hava performanslari sona erdi. kapali mekanda dj performanslari devam etti. salonun akustiginden midir nedir icerde 10 dakikadan fazla duramadim zaten. ben begenmedim acikcasi. gelemeyen arkadaslar varsa hicbirsey kacirmadilar. fotograf makinesi goturseydim keske. fotograf da eklerdim ama modacadisi sabahin ilk isiklarinda eklemis zaten. ordan bakabilirsiniz:)